HABER MERKEZİ - HPG komutanlarından Murat Karayılan, Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında kurulan Meclis Komisyonu'na önemli rol düştüğüne işaret ederek, "Biz meselenin bir tarafıyız ve düşüncelerimizin alınması gerekir. Baş müzakerecimiz Önder Apo'dur, bunun için de Önder Apo'ya başvurmalarını umuyoruz" dedi.
HPG Komutanlarından Murat Karayılan, Stêrk TV’de yayınlanan özel programın ikinci bölümünde, Barış ve Demokratik Toplum süreci ve bu kapsamda Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun tarihi silahları imha töreni ile ardından yaşanan gelişmelere dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Murat Karayılan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısına karşılık 11 Temmuz tarihinde gerçekleştirilen silahları imha töreninin önemli, tarihi ve anlamlı bir çıkış olduğunu belirterek, “Bu çıkışa katılan tüm arkadaşları kutluyorum. Bir döneme öncülük ediyorlar. Gerektiği gibi hareket ettiler; çok anlamlı bir duruşla gereken şeyleri yerine getirdiler. Silahları yakmanın birçok açıdan anlamı vardır. Biz Kürtler açısından mitolojiye dayanan yanları olduğu gibi, özellikle tören alanı tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Bu konularda çokça değerlendirme yapıldığı için çok farklı bir şey belirtmiyorum” dedi.
'ÖNDER APO’NUN ÇAĞRISININ GEREKLERİNİ YERİNE GETİRDİK'
Silahları imha töreninin Kürt Özgürlük Hareketi açısından resmen ve fiilen silahlı mücadele stratejisinin kesin bir biçimde sona erdirilmesi anlamına geldiğinin altını çizen Murat Karayılan, “Türk devlet yetkililerinin de herkesin de bilmesi gerekir ki, şimdiye kadar bizler silah üzerine ant içen insanlardık. Törenlerimizde ‘şerefimiz ve silahımız üzerine’ diyerek yemin ediyorduk. Ancak şimdi silahları yakmış durumdayız. Bu ne anlama geliyor? Bu, stratejik temelde bir değişimin olduğu anlamına geliyor. Bunun için de bu tören çok anlamlıdır. Dolayısıyla bu töreninin anlamını çok daha derinlikli kavramak lazım. Bu, önemli bir mesajdır. Hem stratejideki değişimi hem de hareketimizin Önder Apo’ya ve çizgisine bağlılıktaki kararlılık düzeyini gösteriyor. Bu konuda bizler Önder Apo’nun çağrısının gereklerini yerine getirdik” diye konuştu.
‘DEVLET BAHÇELİ’NİN ÇAĞRISININ GEREKLERİ YERİNE GETİRİLMELİ’
Murat Karayılan, şimdi de Türk devletinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısının gereğini yerine getirmesi gerektiğini vurgulayarak, “Biz şu an bunu bekliyoruz. Devlet Bahçeli’nin 2024 Ekim’inde yaptığı çağrının çerçevesi biliniyor. Şimdi bu çerçevede hareket edilmeli ve Önder Apo fiziki olarak tamamen özgürleşmelidir. Biz Önder Apo’nun çağrılarının tamamını kararlı bir biçimde tek tek yerine getiriyorsak, nedeni budur. Doğrudur; Önder Apo kamuoyuna da yansıdığı gibi kendi özgürlüğünü fazla gündeme koymuyor ve bizim de bunu öncelikli bir konu olarak gündeme getirmemizi istemiyor. Bunun için felsefi olarak da kişinin özgürlüğünün topluma, toplumunkinin de kişiye bağlı olduğunu belirtiyor, bu çerçevede ele alınmasını istiyor. Evet, Önder Apo böyle söylüyor ve biz bu yaklaşıma saygı duyuyoruz ama halkımız da toplumsal olarak kendi özgürlüklerinin Önder Apo’nun özgürlüğünden geçtiğini dile getiriyor. Yine mevcut yoldaşlarımızın büyük çoğunluğu, her şeyden önce Önder Apo’nun özgürlüğü için saflarımıza katılmıştır. Dolayısıyla, evet; Önder Apo kendisini öncelemeyen şeyler belirtebilir ama bizlerin de sözü vardır. Biz de halkımız ile yoldaşlarımızın özgürlüğünün Önder Apo’nun özgürlüğünden geçtiğini belirtiyoruz” diye belirtti.
‘ÖNDER APO ÖZGÜRLEŞMELİ, İMRALI’DA KALMAMALI’
Murat Karayılan, taraflar arasında bir güvensizlik söz konusu olduğuna dikkatleri çekerek, “Kuşkular vardır. Bu görmezden gelinemez. Bu bizde de olduğu gibi, karşı tarafın da aynı biçimde yaklaştığını biliyoruz. Bu güvensizliğin aşılması ve karşılıklı inancın gelişmesi için de mutlak anlamda Önder Apo’nun özgürlüğü gereklidir. Yani bu özgürlük konusu bizim açımızdan birçok anlama gelmekte olduğu gibi, bir anlamı da güvenin tesis edilmesidir. Önder Apo özgürleşmeli ve yalnızca İmralı’da kalmamalı, her yere gidebilmelidir. Özgür olmalıdır; kendisine bir bölge belirlenmemelidir. Önder Apo özgür olursa, bu bir güven oluşturur. Kimler açısından? Arkadaş yapımız açısından ve tabii ki halkımız ile dostlarımız ve de tüm kamuoyu açısından” vurgusunda bulundu.
Halkın da kaygı ve kuşkularının olduğunu belirten Murat Karayılan, “Şimdi basından izliyoruz; sokak röportajları yapılıyor; Amed’de, Batman’da ve daha birçok yerde konuşan insanlarımız kuşkularını dile getiriyorlar. Ve bunda haklılar. Bizler de aynı duyguları paylaşıyoruz. Dolayısıyla devlet tarafı bu sosyolojik gerçeği göz önünde bulundurmalı ve buna göre yaklaşmalı. Eğer böyle yaklaşırsa silahların yakılması da devam eder. Ancak böyle yaklaşmayıp da zamana yayarlarsa, bu durum arkadaşlarımız tarafından rıza görmez. Bu konuda bir kararlılık vardır. Eğer şimdiye kadar yönetimler olarak arkadaşlarımızı ikna edebiliyorsak, Önder Apo’nun çağrısı temelinde bir yaklaşımı geliştirebiliyorsak, bunların hepsi yarın Önder Apo’nun özgür olabileceği umuduyladır. Bu temelde ikna çalışmalarını yürütüyor ve zamanın ruhuna göre bir duruş geliştirebiliyoruz. Bunun bilinmesi gerekir. Çünkü bu olmazsa zorlanmalar doğar ve doğal olarak devamı da gelmez. Bunun için bu konuya sıradan yaklaşılmamalıdır. Zira esas önemli nokta burasıdır” dedi.
‘KÜRT SORUNU TÜM TÜRKİYE’NİN SORUNUDUR’
Murat Karayılan, Barış ve Demokratik Toplum süreci kapsamında Meclis’te komisyon kurulmasına dair de değerlendirmelerde bulundu. HPG Komutanlarından Karayılan, gecikmeli de olsa Meclis’te komisyon kurulmasının olumlu ve yerinde bir adım olduğunu ifade ederek, “Kürt sorunu, tüm Türkiye’nin sorunudur. Yüzyılın bir sorunudur. Kuşkusuz öncesinde de bu sorun vardır ama öncesindeki durumlar değişkenlik göstermektedir. Ancak Cumhuriyet’in kuruluşuyla bu, bir sorun haline geldi. Çünkü daha başta söylenilen şeylerin gerekleri yerine getirilmedi; inkar yaşandı. Bunun için de yüzyılın bir sorunu oldu. Tabi şunun kabul edilmesi gerekir ki, Şark Islahat Planı başarılı olamamıştır. O planla Türkiye’yi tek bir millet haline getirmek, herkesi Türkleştirmek, aynılaştırmak istiyorlardı. Oysa toplumların gerçeği ve doğası vardır; tarihin derinliklerinden gelen kültürel sosyolojileri vardır” şeklinde konuştu.
‘KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜMÜN ADRESİ MECLİS’TİR’
Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini, çözüm yerinin de Meclis olduğuna işaret eden Murat Karayılan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Halkın tüm temsilcilerinin bulunduğu yer oraysa, bize göre de önceden dediğimiz gibi çözümün adresi Meclis’tir. Meclis de komisyon yöntemiyle gündemine alabilir. Onun için belirttiğim gibi Meclis’te bir komisyonun kurulması yerinde bir adımdır. Başarılı olmasını umut ediyoruz. Bunun için yüzeysel yaklaşmamak, taktik biçimde ele almamak gerekiyor. Yine siyasi partilerin dar parti çıkarlarını değil, tüm Türkiye’nin çıkarlarını esas almaları gerekiyor. Dar oy hesaplarıyla değil, Türkiye halklarının çıkarları hesabıyla yaklaşmaları büyük önem taşıyor. Zira konu, stratejik önemde bir konudur. Bunun için de stratejik bir yaklaşımı gerektiriyor. Yüzeysel değil, temelden ve kalıcı bir çözüm gerektiriyor. Onun için ciddi yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Komisyonun da bu biçimde yaklaşmasını umut ediyoruz.
‘BAŞ MÜZAKERECİMİZ ÖNDER APO’DUR, KOMİSYON BAŞVURMALI’
Tabii biz bu meselenin bir tarafıyız. Bizim de düşüncelerimizin alınması gerekir. Kuşkusuz ben burada Komisyonun çalışmalarına dönük herhangi bir şey belirtmiyorum. Bizim baş müzakerecimiz ve baş muhatap Önder Apo’dur. Önder Apo’nun hareketimizin çözüme dönük düşüncelerini paylaşması gerekir. Bunun için de Önder Apo’ya başvurmalarını umuyoruz. Doğal olarak bu böyle olmalı. Buna ihtiyaç vardır. Bir de, belirttiğim gibi demokratik entegrasyon ve özgürlük yasaları çerçevesinde hareketimizin görüşünü Önder Apo paylaşacaktır. Bizim tek temsilcimiz vardır; Önder Apo’dur. Zaten müzakereci olması nedeniyle de onun muhatap alınması gerekir. Böylece Önder Apo bizim düşüncelerimizi paylaşacaktır. Yalnız bir tek konuya işaret etmek istiyorum. Aslında bir önceki yanıtta da dile getirmiştim. O da Önder Apo konusudur. Önder Apo bizim baş müzakerecimizdir. İşte Numan Kurtulmuş da siyasi olarak Kürt-Türk ilişkilerini siyasal düzlemde yeniden geliştirecekleri yönünde kimi şeyleri dile getirdi. Bu konuda nasıl gerçek bir barışın gelişebileceği üzerinde durulmalı. Buradaki stratejik konu nedir? Şimdi burada şu görülmeli: Biz kimseden merhamet dilemiyoruz. Mesele bu değildir.
‘SYKES-PİCOT PLANINA DAYANAN DİZAYN ARTIK YIKILIYOR’
Ortadoğu bölgesinde bugün değişim ve dönüşüm çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Yani Sykes-Picot’un planına dayanan dizayn, artık yıkılıyor. Bunun için de küresel sermaye güçleri şimdi bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden dizayn etmek istiyorlar. Bu çerçevede Türkiye’ye dönük tehlikeler mevcuttur. Esas olarak Türk devleti bunu görüyor ve gündeme de koyuyor; ‘beka sorunumuz var’ diyorlar. Bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için önce bizi tasfiye etmek istediler. Bu gerçekleşmedi, gerçekleştirilemedi. Türkiye’nin bekasına dönük tehlikenin bu biçimde kalkmadığını, halen gündemde olduğunu gördüler. Bu temelde anladığımız kadarıyla devlet adına MHP Lideri Devlet Bahçeli çağrısını yaptı. Kuşkusuz Önder Apo da Türkiye’ye dönük olan bu tehlikeyi gördü ve bu konuda inisiyatif aldı. Önder Apo bir irade olarak, gerçekten çok önemli ve kimsenin ummadığı bir kararı aldı. Şimdi birçok kişi, Bahçeli’nin 2024 Ekim’inde yaptığı konuşmanın şok etkisi yaptığını, kimsenin beklemediğini belirtiyor. Yani Devlet Bahçeli gibi birisinin öyle bir konuşma yapması ve çağrıda bulunmasını kimse beklemiyordu. Ama aynı zamanda bizim açımızdan da Önder Apo’nun yaptığı çağrı da şok etkisi yaptı. Belki biz Önder Apo’nun değişim-dönüşüm anlayışını bildiğimizden, Önderlik yöntemleriyle birlikte olduğumuzdan çok şaşırmadık ama toplumumuz bu kadarını beklemiyordu.
‘ÖNDER APO TEHLİKEYİ GÖRDÜ VE SORUMLU YAKLAŞTI’
Kısacası, Önder Apo Türkiye’ye dönük tehlikeyi görmüş ve sorumlu yaklaşmıştır. Bu çerçevede savaşı durdurmak istemiştir. Risk aldı, inisiyatif kullandı; biz de örgüt olarak Önder Apo’nun çağrısını gerçekleştirdik. Peki, bu dönemde böylesi rol oynayan, işte Türkiye tarafında Bahçeli’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rolü var; ama bizim tarafımızda bunun mimarı Önder Apo’dur. Önder Apo, bu sürecin mimarı olarak şimdiye kadar süreci tek taraflı olarak geliştiriyor. Ne var ki devlet tarafından şimdiye kadar göz önünde herhangi bir şey yapılmamıştır; attıkları en önemli adım, İmralı’da kısmi bir değişiklik ve bu komisyonun oluşturulmasıdır. Fakat şu bilinmeli ki, baş müzakereci, yani baş muhatap zindandaysa, toplumda barış gelişemez. Eğer ki Kürt ve Türk halklarının barışı noktasında samimilerse, Önder Apo’nun özgür olması gerekir. Bu dönemin mimarı İmralı’da tutukluyken, toplumlararası kardeşlik ve barış nasıl gelişebilir! Bu dediğim bir şart değildir; kimse şart olarak okumasın. Bu, sürecin gelişmesi çerçevesinde doğal olarak farz kılınmış bir durumdur. Zaten Avrupa Konseyi umut hakkının tanınması yönünde karar almış. Geçtiğimiz yıl Avrupa Konseyi Türkiye’ye bir yıllık süre tanıdı. Yanılmıyorsam Eylül veya Ekim’de Türkiye’ye verilen bu süre dolacak. Eğer ki Türkiye yasalarını umut hakkına göre düzeltmezse, Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye ceza vermesi gerekir. İyi de; bu dönemi, barış sürecini geliştiren, onun teorisini oluşturan ve rol ile misyonunu tek taraflı olarak yerine getiren bir kişiye umut hakkının tanınması ve Türkiye parlamentosunda yasal düzenlemeler yapılması gerekmez mi? Bunun için Türkiye’de ne lazımdır; yasaların uyarlanması gerekmektedir. Yani Türkiye yasalarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre düzeltilmesi gerekmektedir. Bu normal bir şeydir. Eğer ki biz gerçekten barışı kuracaksak, bunun gerçekleşmesi gerekir. Yani daha önce Devlet Bahçeli’nin de dile getirdiği gibi kuş tek kanatla uçamaz. Dolayısıyla ikinci kanadı da Türkiye Meclis’i yaratmalı, bu temel de doğru bir biçimde kalıcı bir barış oluşmalı. Buna ihtiyaç vardır.
‘ORTADOĞU’DA KÜRTLERİN KİLİT BİR ROLÜ VAR’
İçinde bulunduğumuz bu dönemde, tarihin sosyolojisini okuyan bir kişi, tarihin her döneminde, tüm kritik çağlarda Türk-Kürt ittifakına gerek duyulduğunu görecektir. Tarihin detaylarına çok girmemize gerek yok; Numan Kurtulmuş da konuşmasında tarihten söz etti; Önderliğimiz de geniş bir biçimde açmaktadır, ama burada açmama gerek yoktur. Biliniyor; Türkiye’nin, Ortadoğu bölgesinde demokratik, müreffeh ve büyük bir ülke olarak rol oynayabilmesi için Kürtlere ihtiyacı vardır. Kürtler olmadan bunu yapamazlar. Bugün Ortadoğu’da Kürtlerin böylesi kilit bir rolü vardır. Bunu görmeli ve buna göre karar almalı, buna göre adım atmalılar. Biz varız. Biz burada stratejik yaklaşıyoruz. Açık söylüyorum; kuşkusuz biz tedbirlerimizi alırız. Bizler hiçbir şeye mahkum değiliz. Biz tedbirlerimizi alırız ama aynı zamanda bu sürecin gelişmesi için ciddi olarak yaklaşırız. Biz Önder Apo’ya inanıyoruz ve Önder Apo’nun çizgisine bağlıyız. Biz biliyoruz ki bu çizgi şimdiye kadar bize hiç kaybettirmemiş, başarı sağlamıştır. Bir kez daha bunu yapacaktır. Bu konuda hiçbir tereddüdümüz yoktur. Biz samimiyiz, ciddiyiz ve bu dönemi stratejik olarak ele alıyoruz. Fakat tedbirimizi de alacağız kuşkusuz. Eğer karşımızdaki güç, devlet de aynı yöntemle yaklaşırsa, güven oluşturan kararlar alırsa, bu tarihsel süreç başarılır; gerçekten Cumhuriyet’in bu yüz yıllık sorunu çözülür ve Türkiye’nin önü açılır. Türkiye’nin demokratik bir cumhuriyet olması ve bölgede yıldızının yükselerek parlaması için önü de açılmış olur. Bunun için komisyon ve TBMM önemli bir rol düşüyor.”
Murat Karayılan, Barış ve Demokratik Toplum sürecinin sıradan bir dönem olmadığını belirterek, “Bakıyoruz; çözüm isteyen kimi kişi ve kesimler bazı detay şeyleri çok dillendiriyorlar. Stratejik yaklaşmıyor, stratejik noktalara kilitlenmiyorlar. Doğru; mesela zindanlarda hasta yoldaşlar var; durumları çok önemlidir; sıradan ele alınamaz. Her şeyden önce insani bir durum vardır. Ama bu dönem doğru tanınmalı; bu dönem çok daha stratejiktir; sıradan ve yüzeysel yaklaşılmamalıdır. Zira sen stratejik düzeyde sorunu çözebilirsen, zaten hasta tutsaklar ve kayyumlar gibi meseleler doğalında çözülmüş olur. Ortalıkta kayyum diye bir şey kalmaz. Onun için köklü bir yaklaşım gerekiyor. Bakıyoruz; bazı kişiler sanki normal bir dönemmiş gibi var olan bazı eksiklikleri dile getiriyorlar. İşte insani durumlar, haksızlıklar, tutuklamalar, vb. konulardan bahsediyorlar. Halbuki eğer genel çözüm olursa, zaten bunların hepsi de çözüme kavuşur. Bu çerçevede şunu da diyebilirim: CHP’nin de komisyona katılmış olması çok değerli bir şeydir. Mesele gerçekten tüm Türkiye’nin meselesidir. Türkiye’yi gerçekten demokratik bir Türkiye yapmak için karar alma yolunda bir fırsat doğmuştur. Şüphesiz adaletle ilgili sorunların hepsinin de çözülme imkanı oluşmak durumundadır. Gerçekten Türkiye’nin demokratikleşme konusunda yükseliş yaşaması için bir imkan doğmuştur. Bu imkanın değerlendirilebileceğine inanıyorum. Tabii ki bu konuda herkes rolünü oynamalıdır. Bu temelde bizler de üzerimize düşen hususları prensiplerimiz çerçevesinde kuşkusuz Önder Apo’nun perspektifleri temelinde yerine getireceğiz” dedi.
‘BİZİM İÇİN ARTIK STRATEJİ DEMOKRATİK SİYASETTİR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “silahsızlanma” çağrısı üzerine yürütülen tartışmalara değinen Murat Karayılan, “Önder Apo stratejik bir önderliktir. Önder Apo’nun çağrısı, Önderliğin çizgisine stratejik düzeyde bağlı olan herkes için geçerlidir. Önder Apo ne diyor? Yeni paradigması temelinde derinleşme yaşadığını, mücadele stratejisinde temel bir değişim geliştirdiğini belirtiyor. Önder Apo’nun çizgisine göre mücadelede silahlı savaş, sonuç alıcı bir yöntem değildir. Yani Önder Apo, çağırısıyla, silahlı mücadele stratejisini sonlandırmıştır. Bu herkes için geçerlidir. Hangi parça olursa, hangi taraf olursa olsun, Önder Apo’nun düşüncelerine inanan herkes bilmeli ki, bizim için artık strateji, silahlı mücadele ve savaş değil, demokratik siyasettir. Bu herkes için geçerlidir” şeklinde konuştu.
‘ÇAĞRI ‘KENDİNİZİ İMHAYA AÇIK TUTUN’ BİÇİMİNDE DEĞİLDİR’
Murat Karayılan, ancak silah bırakmanın farklı bir konu olduğunu, “taktik” çerçevesinde olduğunu dile getirerek, şunları söyledi: “Nasıl? Hangi ülkede koşullar nasılsa, ona göre silah gerekli mi değil mi yönünde karar alınabilir. Taktik konular ezbere olmaz. Mesela bir silahlı güçtür. Eğer ki o devletin güven veren yasaları yoksa ve onların varlığına dönük saldırılar söz konusuysa, elbette ki kendini silahla savunacak! Yani Önder Apo’nun çağrısı, ‘silah bırakın ve kendinizi imhaya açık tutun’ biçiminde değildir. Siyasi çözümün üretilmesi ve bundan sonra silahlı savaşın tercih edilen bir yöntem olmadığı biçimindedir. Yani artık Rojava olur, Rojhilat olur, her kim olursa olsun, eğer oradaki örgütsel yapı, Önder Apo’nun çizgisi temelinde hareket ediyorsa, o zaman mücadele yönteminde silahlı mücadele ve savaşı esas almaması gerekiyor. Önder Apo, genel olarak Türk devletine karşı silahlı mücadeleyi durdurmuştur. Bunun için hiç kimse Türk devletine dönük tehdit oluşturmaz, silah kullanmaz. Esas önemli olan şey budur. Kimse bu dönemde, bu sürecin gelişmesi için Türk devletine karşı silah kullanmaz. Ama üzerine gidilen, varlığı yok edilmek istenen herkesin de meşru müdafaa, yani savunma hakkı vardır.”
‘SURİYE’DE HUKUK YOK, ‘SİLAH BIRAKIN’ DİYORLAR!’
Bu tartışmaların ağırlıklı olarak Kuzey ve Doğu Suriye üzerinden yürütüldüğünü söyleyen Murat Karayılan, “Orada QSD var ve ‘QSD silah bıraksın’ diyorlar. Peki Suriye’de bir anayasa var mı? İnsanlara güven veren yasalar var mı? Yok. Kendi kendilerine genel birkaç başlık yazmışlar, ona göre hareket ediyorlar. Önemli olan ise, devlet adına hareket eden güvenlik güçlerinin Lazkiye’de Alevi toplumuna, Süveyda’da Durzi toplumuna neler yaptıklarını gördük? Suçladıkları insanları götürüp mahkemelerde yargılayacaklarına, bulundukları yerde infaz ediyorlar. Yani yargısız infaz vardır. Orada devlet halen devlet olamamış ki! Silahlarını bırak diyebileceğin bir yasa yok ki! Dolayısıyla bunda ısrar etmek, suyun yönünü yukarı döndürmek gibi bir şeydir. Yürümez yani. Her şeyden önce Suriye’de yasaların olması gerekiyor. Anayasanın herkes tarafından onaylanması ve kabul görmesi gerekiyor. Hukuk olması gerekiyor. Hukuk yok ama ‘silah bırakın’ deniliyor. İyi de orada insanları kesiyorlar; bu nasıl olacak! Biraz mantıklı olmak gerekiyor. Ancak onlar artık Türkiye’ye karşı silah kullanmazlar. Sadece Türkiye’ye karşı değil, hiç kimseye karşı kullanmazlar. Eğer bazıları üzerlerine giderse, tabii ki kendilerini savunma hakları vardır ve kendilerini savunacaklardır” ifadelerini kullandı.
‘PJAK SİYASİ ÇÖZÜM TEMELİNDE SİLAH BIRAKABİLİR’
Ayrıca benzer tartışmaların PJAK ile ilgili de yürütüldüğünü belirten Murat Karayılan, “Tamam da, PJAK İran’ın içini ilgilendiren bir konudur. Yani İran’ın içişlerine de mi müdahale edeceksiniz! PJAK’ın silah bırakması için İran’ın yasalarının uygun olması gerekiyor. Evet, biz de silah bırakmaları gerektiğini belirtiyoruz ama PJAK ve İran Devleti’nin görüşmeler yapması, diyaloglarda bulunması ve siyasi çözüm zihniyeti temelinde silah bırakması gerekir. Bunu gözardı edip de ‘silah bırakın’ demekle olmaz. Belki onların orada ihtiyacı var; kendilerini silahsız olarak savunamıyor olabilirler. Eğer bir gücün varlığı tehlike altındaysa, varlığını koruyacaktır. Bu onun meşru hakkıdır. Bu, Birleşmiş Milletler’in evrensel yasalarında da vardır. Yani meşru müdafaa hakkı vardır. Onun için diğer parçalar açısından silahlı savaş stratejisinin son bulması için Önder Apo’nun çağrısı geçerlidir ama oralarda silah bırakılır mı bırakılmaz mı, bu o ülkeyi ilgilendiren farklı bir konudur” dedi.
‘SURİYE’DE 10 MART ANLAŞMASI TEMELİNDE ÇÖZÜM TARTIŞILMALI’
Suriye’de diyalog ve görüşmelerin olduğuna dikkat çeken HPG Komutanlarından Murat Karayılan, “QSD komutanının bir röportajı yayınlandı; oradan anlıyoruz ki diyaloglar ve görüşmeler vardır. O görüşmeler çerçevesinde anlıyoruz ki, Suriye’de öncelikle herkes için olan bir ordunun kurulması gerekiyor. Yani bir gömlek dikiyorsun ama o gömleğin herkese olmasını istiyorsun. Ancak o gömlek herkese olamaz. Kimine dar gelir, kimine geniş. Mesela Suriye’de ulusal olarak da dinler açısından da çok renklilik var. Suriye Arap devletinin çatısı altında, tek devlet, tek millet deyip de her şeyi tekleştirirsen ancak sorun yaratırsın. Yani tüm bu gerçeklerin göz önünde bulundurulması ve birleşik bir Suriye oluşması gerekiyor. 10 Mart’ta QSD ile Suriye geçici hükümeti arasında imzalanan anlaşma temelinde çözüm tartışmalarının yapılması gerekiyor. Bunun için de herkesin yardım etmesi lazım. Bu biçimde sorunlar çözülebilir. Yoksa tek taraflı olarak bazı şeyleri öne sürmek sonuca götürmez. Çözüm, Suriye içerisinde bulunabilir; sorunlar orada tartışılabilir. Benim anladığım, Türk devleti Paris’te yapılacak olan toplantıya karşıdır. O da katılmak ve pay sahibi olmak istiyor. Tepkisi buradan geliyor. Gelişen tepkileri biraz bu çerçeveden de ele almak gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘TÜRK DEVLETİ TEHDİT DEĞİL, DİYALOGLA SORUNLARI ÇÖZMELİ’
“Önder Apo’nun çağrısı stratejik olarak herkes için geçerlidir ama silah bırakıp bırakmama konusu, ülkelerin durumuna göre ele alınacak bir konudur. Çünkü bunlar, o ülkenin kendi iç sorunlarıdır. Bu biçimde yaklaşılması gerekiyor” diyen Murat Karayılan, “Türk devlet yetkilileri zaman zaman tehdit ediyorlar. Tehditlere gerek yoktur. Takip ettiğimiz ve gördüğümüz kadarıyla Kuzey-Doğu Suriye’nin imkanları 2018, ’19 gibi değildir. Hem güçler açısından hem de teknik ve taktik yöntemler açısından imkanları çok daha fazla görülüyor. Mesela geçmişte yer altı sistemleri yoktu ama şimdi tamamen yer altı sistemi söz konusudur. Tünel sistemleri vardır. Geçmişte hava savunma sistemleri yoktu; ancak görebildiğimiz kadarıyla şimdi vardır; çünkü kimi hava araçlarını düşürdüler. Kısacası imkanları vardır. Eğer ki Türk yetkilileri bu dönemde Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelmek isteseler, orası tam bir bataklığa döner. Böylesi bir şey çok çok yanlış olur. Ve oradan yıllarca çıkamazlar. Yani artık tehdit dilini bir yana vermek gerekiyor. Sorunları diyalogla çözme üzerinde durulması gerekiyor. Dönem, böyle bir dönemdir. Bu dönem, tehdit dilini kaldırmıyor. Bir de bizler birbirimizi tanıyoruz; günümüzde bir ordunun öyle hemen içeriye girmesi ve eskiden olduğu gibi hemen sonuç alması kolay bir şey değildir. Bu, yıllara yayılacak bir iştir. Dolayısıyla artık bu tür şeylerden bahsedilmemeli, sorunun masada nasıl çözülebileceği üzerinde durulmalı” vurgusunda bulundu.
‘BİZLER, VARLIĞIMIZI ŞEHİTLERİMİZE BORÇLUYUZ’
HPG Komutanlarından Murat Karayılan, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde yaşamını yitirenleri anarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün burada isek, kahraman şehitler sayesinde buradayız. Öyle olmasaydı bizi tamamen buradan atmak istiyorlardı. Bizler, varlığımızı şehitlerimize borçluyuz. Yaşıyorsak ve imkan sahibi isek onların sayesindedir. Bugün çözümün gündemde olduğu bu süreç Önder Apo ve şehitlerin emeği sonucu gerçekleşti. Önder Apo hareketin bütün fedaileri için, temel direk, büyük bir inanç ve cesaret kaynağıdır. Bütün arkadaşlar özgürlük aşkı ve Önderliğe bağlılık ile fedaice savaştılar. Kuşkusuz mevcut durumun oluşmasında öncelikle Önder Apo ve şehitlerin emeği vardır. Bu nedenle bizim her zaman her vesile ile şehitlerimizi anmamız gerekiyor. Tüm toplantılarımızda şehitleri anmalıyız. Çünkü bütün bu imkanlar, yani 15 Ağustos Hamlesi’nden önce de sonra da her şey Önder Apo’nun duruşu ve şehitlerin mücadelesi sayesinde gerçekleşti. Kanla bezenmiş, süslenmiş bir tarihtir. Biz bir kez değil, binlerce kez borçluyuz. Boynumuzdaki borç onların çizgisini yükseltmek ve başarmayı gerektirir. Onları böylece ölümsüz kılmaktır. Şehit geçmiş ve geleceğimiz, dünümüz ve yarınımızdır, her şeyimizdir.
Zamanında ilan edemediğimiz bazı şehitlerimiz var. Özellikle 2017, ‘18, ‘19 yılı şehitleri vardır. Bu üç yılda savaş oldukça ağırdı. Birçok yerden zamanında haber alınamadığı gibi daha sonra haber alındığında ise yoğun savaş durumundan kaynaklı güncel şahadetler nedeniyle ilan koşulları oluşmadı. Tabii ki bu konuda özeleştirimizi veriyoruz. Bir eksikliktir, evet, zamanında ilan etmemiz lazımdı. Çünkü her şehidimizin bir tarihi, emeği ve yaşanmışlığı vardır. Tüm kahraman yoldaşlarımızın tarihe ve topluma mal edilmesi gerekir. Şimdi ekseri olarak 2017, ‘18, ‘19 yıllarında şehit düşen arkadaşları ilan ediyoruz. Bunu sürdüreceğiz. Her kademeden, şehit düşmüş olup da bir biçimde bugüne kadar ilan edemediğimiz yoldaşlarımızın ilanlarını gerçekleştireceğiz. Kuşkusuz bu, şehitlerimize karşı yerine getirmemiz gereken, gecikmiş bir görevimizdir. Bu temelde bir kez daha şehitlere olan bağlılığımızı dile getiriyor, onların çizgisinde yürüyen yoldaşları olarak, tüm kahraman şehitlerimizi tarihe mal ederek ölümsüzleştireceğimizi belirtiyorum.”